16 Aralık 2016 Cuma

Ölüm Kıtası Antarktika...!

Antarktika dünyamızın en kurak, en çok radyasyona maruz kalan topraklarıdır daha doğrusu buzdan oluşan kıtasıdır.

Toplam yüz ölçümü 14.000.000.-Km2'nin 13.720.000.-Km2'si buzullarla kaplıdır. Dünyamızın üzerinde bulunan toplam buz miktarının %92 buradadır. Bu kadar buz olmasına rağmen en kurak yerdir Antarktika, bazı yerlerine 2.000.000.- yıldır hiç yağız düşmemiştir.
Dünyamızda ölçülen en soğuk hava, Rus üstü olarak bilinen Vostok istasyonunda yapılan bir ölçümde -89 santigrat derecedir.

7 Aralık 2016 Çarşamba

Hapishane Yemeği (Kahvaltım)

İçinizde Matrix filmini seyretmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum, kaldıysa bile serinin 1 filmi The Matrix'i mutlaka tavsiye ederim seyredin. 
Bugün film anlatmayacağım yalnızca her sabah yaşadığım Matrix'te ki o meşhur yemek sahnesini dejavu yapıyorum onu anlatacağım.


Neden insana her zevk veren şey kötü, daha doğrusu iyi - kötü oranı neden hep ters. İyi ve zevk veren her şey kötü, sağlıksız, yenmemesi, içilmemesi, yapılmaması gereken ama sevmediğimiz şeylerin neredeyse tamamı yapılması gereken, yenmesi ve içilmesi gereken şeyler...

24 Kasım 2016 Perşembe

DENEME (Acımaz)

Banka hesabımda mutlaka biraz para saklarım, bu saklamayı kendimden bile yaparım. Yokmuş gibi, davranırım, hiç lazım olmayacakmış gibi bir gün lazım olursa diye. Aslında ne kadar saçmaymış. Gülerek söyleyip, hayıflanarak anlatıyorum şuan.

Neriman’a açılsaydım zamanla, anlatsaydım içimdeki delilikleri, belki benden nefret ederdi ama bugün kendimden nefret etmeden övgüyle anlatabilirdim sevdalıklarımı.
Kendimle savaşırken, başkalarında kendimi öldürmüşüm meğer!
Hayvanları, doğayı, sanatı sevdim hep, oysa kendimde ki eksiklikleri görmüş ve insanlara gösteremediğim sevgimi, ilgimi, çocukluğumu onlara göstermişim.
İlgi görmek isteyen bir bencil, ilgi göstermekten aciz biri olmuşum bugün…
Kendime de haksızlık yapmayacağım, iyi bir insan olmaya çabaladım yıllarca, olmuşumdur da ama ne fayda, bayram namazını, Cuma namazını kılmayanın nafile namazından ne fayda?
Geçmişin yükleri var omuzlarımda, parasızlıkla yaşadığımdan bankada para saklarım, kendimi çirkin bulduğumdan bayanlara duygularımı açamam. Kalıpların, klişelerin içinde hapsetmişim hayatı, zamanı, dünü, bugünü.
Önce bir kıvılcımla başladı içimdeki ateş, sonra alevler hızla sardı hızla velhasıl Bezm-î-Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba hastanesinde, ikinci sınıf beş yataklı bir hasta odasında can çekişirken acısı azalsın lütfuyla kısa yoldan gelecek iki iyilikten ikincisi bekler olduk.
Hastalık, acı, “ex” olacak olmak falan dert değil de, bu güne kadar yapamadıklarım dert oluyor bana. “Niye”lerle başlayan düşünceler “Keşke”ler sıralanıyor ardınca –ki o zaman ölüyorum işte.
Hasta olmasaydım bugün, yaşantım yine aynı olacaktı, egoma yenik düşecektim kendimi yüceltmek için, oysa tuvalete bile yalnız gitmenin bütün egolarımdan üstün olduğunu öğrendim artık. Kaybetmenin Nirvana olduğunu öğrenmekte güzel sanırım? 
Sabah olduğunda ve dünya kendi ekseninde 1670km hızla dönmeye devam edecek ve karıncalar yuvalarına bir şeyler taşıyacak, kırmızı ışıkta araçlar durup, simitçiler simit satmaya devam edecek ve Ağrı dağı tüm heybetiyle ve bir kedi yavrusu tüm acizliğiyle var olmaya ve Dicle akmaya, Efes gezilmeye, AVM’ler dolup taşmaya devam edecek yani kısacası varlığımla sevinmeyen dünya yokluğumla üzülmeyecek, çok acıtıyor insanın içini ama dürüstlüğü sona bırakmış bir insanın son anlarında mutlu olması da beklenmez zaten.
Ne bekliyorum ki. İnsanların dolup dolup taşmasını mı hastaneye? Benim, yakında onlarla olmayacağım fikrine üzülmelerini mi? Ağlayıp sızlamalarını mı? Kimden bekliyorum bunu? Kimin için ben böyle yaptım ki?

Ben bile bu aciz adama üzülmüyorum…

22 Kasım 2016 Salı

Kaşif Ruhlu Korkusuz 15 Kadın

Geleneksel kadınlık rollerinden sıyrılarak dünyayı bir kulpunu uydurup keşfeden, adını ilklere yazdıran, ancak adı sanı pek bilinmeyen kadınlar var yüzyıllardır. Geçmişten günümüze onlardan bazıları…



17 Kasım 2016 Perşembe

At Sahibine Göre Kişner

Eski insanlar o kadim bilgeliklerini sözlerle tarihe yazmışlar ki, bizler ders alalım aynı hataları tekrarlamayalım ama nafile insan gelişim süreci böyle çalışmıyor.
Hepimiz küçük bazı köylü kurnazlarının nasıl ağaya, beye, patrona ve hatta ceo'ya (ne demekse!) dönüştüğünü gözlemlemişizdir. Önce küçük mütevazi bir dükkan açılır, sonra dükkanın önüne bir iki sebze, meyve konulur, o meyveliğin üstüne tente çekilir, o tentenin yanlarına tahtalar konulur, o tente pimapen'e (PVC'nin avamda ki nam-i) döndürülür, yan tahtalar tuğlayla örülür veeee oldu mu sana iki kat dükkan, sonra da buna ses çıkarmadıkça yayıl babam yayıl. Hata onda değil tabi ki ona bu yüzü veren belediye'de ama bu işin raconu böyle...

24 Haziran 2016 Cuma

Cinsiyetçi olmaktan vazgeçmek sizi özgür kılacaktır!

Neden bazı şeyleri anlamakta bu kadar zorluk çekiyoruz?
Oysa çok açık ve gözükürde duruyor...

Hastanenin merdivenlerini üçer beşer çıkıyordu. Heyecanla odanın kapısına geldiğinde ilk gördüğü beyaz bir oda, odada beyaz bir yatak ve o yatakta sarı saçlarıyla yüzü apak olmuş eşi Nurten yorgun ve halsiz yatıyordu.
Yanında ki beşik mavilerle süslenmiş ve içinde kedi yavrusu kadar bir bebek vardı. Sürpriz değildi biliyordu erkek olacağını ama ilk tanışma bakışı gözlerini yaşartmıştı.

İlk hayata merhabamız bizden önce cinsiyetimizle başlıyor. Bizim doğum haberimiz cinsiyetimizle haber veriliyor, şimdilerde ultrason veya başkaca teknik donanımın asıl işi doğmamış bebeye cinsiyet biçmek..
Peki ama neden bu cinsiyet bu kadar önemli?
Dünya nüfusunun ortalama olarak %50'si erkek ve diğer yarısı kadın. Oran neredeyse eşit. Ancak toplumsal algı ve değerler doğacak çocuğun cinsiyetin daha değerli olmasında oldukça etken.
Gelenek, yaşantı şekli, ekonomik düzey toplumların cinsiyet tercihlerini belirleyebiliyor.
Oysa insani açıdan böyle olmamalı.
Milliyet, Dil, Din, Mezhep, Renk gibi cinsiyette sorgulanmamalı.
"Kaç çocuğunuz var?" sorusunun ardından "Kaçı kız, kaçı erkek?" gelmemeli.
Sana ne?
Cinsiyet bir baba ve anne için bile önemli olmamalı. Size ne onların cinsiyetinden? Kız yada erkek bu neden önemli olsun ki?
Ben bir erkek olarak karşı cinsten "doğal olarak" hoşlanmam içgüdüsel ve insani bir duygu ancak bu benim önüme geleni kız, erkek, diye kategorize etmemi meşru ve doğal kılmaz ki...
İnsanların cinsiyeti onların partnerlerini bağlar, bu bağlam tüm topluma açık bir konu değil olamaz. Bu konu tartışmaya açık değil yani. Ben Müslüman yada Şaman olabilirim, Türk yada İskoç'ta olabilirim, Zengi, Kızılderili, Beyaz'da olabilirim bu etkenler benim ben olmamla ilgili ancak benim toplumsal tanınırlığımla ilgili olmamalı. Einstein, Nietzsche, Pele, Goethe, Halide Edip, Adile Naşit, Kutman, Yunus, Behiçe Boran, Itri ve daha niceleri eserleriyle yada fikirleriyle vardılar, var oldular ve varlar.
Artık birilerinin çocuklarının cinsiyetini sormayın? Bu gerçekten çok ayıp ve faşistçe. Milliyetçi, Irkçı, Cinsiyetçi olmaktan vazgeçmek sizi özgür kılacaktır.

11 Mart 2016 Cuma

ANLATILAN SENİN HİKAYENDİR, HASAN DAYI

Yedi yaşında kimsesiz kalınca doğaya sığındı. Bir daha da geriye dönmedi. Dedesinden kalan mendil kadar tarlada ürettikleriyle kırk yıl bölge köylerini besledi. İşte Toroslar’da küçük bir çocukken sığındığı doğanın dilini çözerek kendi kendine yetmenin kitabını yazan Hasan Dayı’nın inanılmaz öyküsü... 

George Mallory - Sandy Irvine Dünyanın Zirvesinde Ölümüne İki Dost

Chomolungma,bizim deyimimizle Everest. 8848 m yüksekliğinde dünyanın en yüksek noktası. Büyüleyici ve ölümcül. 1920’lerde keşifler çağı yaşanırken insanlığın gözü bu zirveye dikilmişti. Ancak o dönemin şartlarına göre hiç bir insanın hayatta kalamayacağı bir yükseklikti bu. Ancak efsanevi Mallory aynı fikirde değildi…
mounteverest
8 Temmuz 1924’de gabardin giysileri ve çivili botlarıyla yol arkadaşı Sandy Irvine ile son olarak zirvenin 250 metre altında görüldü. Sonra her yeri bulut kapladı. Bir daha onları canlı gören olmadı. Pek çok kişi George Mallory’nin Everestin resmi olarak fethedilmeden 30 yıl önce dünyanın tepesine ayak basan ilk insan olduğuna inanıyor.

Özgürlük Yolu: Route 66

Disney ve Pixar tarafından çekilen Arabalar filminde anlatıldığı gibi, eskiden küçük kasabalar ve Chicago’dan başlayıp çayırlar ve çöllerin içinden geçerek Los Angeles’a kadar uzanan, ABD’nin güneybatısını bir örgü gibi ören bir yol vardı.

Seyahat eden pek çok insan için Route 66, batı yönünde Kaliforniya’ya uzanan en iyi rotaydı; ki bu rota, John Steinbeck’in “Gazap Üzümleri” eserinde Joad ailesinin 1930’lardaki Büyük Buhran’ın getirdiği yoksulluktan kaçışlarında kullandıkları “Ana Yol” olarak ölümsüzleşmişti.

En İyi 25 Doğa ve Yol Filmi....

1- Into The Wild (2007)
Okulunun gözde öğrencisi Christopher McCandless, 1990 yılında mezun olduktan sonra biriktirdiği 24.000 doları bir vakfa bağışlar ve hayatının seyahatine çıkmaya hazırlanır. Orta gelirli bir ailenin oğlu olan Christopher’ın en büyük amacı Alaska’ya giderek oradaki vahşi doğayla iç içe yaşayabilmektir. Christopher çıktığı yolda hayatını değiştirecek birbirinden ilginç karakterle karşılaşacaktır.
Film hakkında genel yorumun ardından şahsi fikrimi de yazmak istiyorum.
Gerçek bir yaşam hikayesi olması nedeniyle beni gerçekten çok etkiledi. Diye bilirim ki beni en etkileyen filmler sıralamasında hala 1. sırada, seyretmeyenler için çok ama çok tavsiye ederim.
Gerçek Chrisropher McCandless'in fotoğrafı

Emma Rowena Gatewood Süper Babaanne


Emma Rowena Gatewood, daha sonra bilinen adıyla ”Büyükanne Gatewood”, pek çok ilke imza atarak, doğa yürüyüşünde yeni bir çığır açan ve bu nedenle de efsane haline gelmiş, bir doğa yürüyüşçüsüdür.
Emma Cadwell, 25 Ekim 1887’de,  Ohio, ABD‘ de, çok küçük bir kasabada doğdu. Çocukluğu ve gençliği, o dönemlerin tüm köy kadınları gibi sıradan geçti. 19 yaşında  hem öğretmenlik, hem çiftçilik yapan Perry Clayton Gatewood ile evlendi. Kocası onu çok sık olarak döverdi. Hatta  örnek olsun diye, hiç bir şey yapmamasına rağmen çalışanlar önünde tokatlardı.
Yıllar geçti. Emma çocuk ve torun sahibi oldu. Sıradan bir yaşamı vardı. 1954 yılına gelindiğinde, tesadüfen eline geçen National Geographic dergisinde Appalachian Yolu hakkında bir yazı okudu. Bu yolu o güne kadar hiç bir kadının yürümediğini öğrenince, hayatının en büyük meydan okumasını yapmaya karar verdi.

10 Mart 2016 Perşembe

Besin Değerleri Tablosu

Günlük olarak tükettiğimiz gıdalarda ki Protein - Karbonhidrat - Yağ ve Kalori değerleri yeşil olanlara yüklenip kırmızılardan uzak durmak gerekiyor.



5 Mart 2016 Cumartesi

Salon Sporuna Başladım....

1,71 boy 89 kilo olacak iş mi?
Kolesterol - trigliserit almış başını gidiyor. Ani hareketlerde çarpıntı, sürekli açlık hissi kısacası kısır döngü dedikleri o girdaba sarılmış gidiyorum.
Çoraplarımı rahat giyemez, ayakkabılarımı rahat bağlayamaz durumdayım.
Sabah 3 poğaça, öğlen dayan yemek + ekmeğe, akşama kadar çay kıtlama, akşam yemekte abartısız 1 ekmek ve gece yatana kadar çekirdek, meyve Allah ne verdiyse.
Bir ara fark ettim yemekten ağzım yorulmuş...
Yooook böyle olmaz dedim kendime ve bir tarih belirledi. 01.02.2016 itibariyle salona yazılıp spor yapıcam ve ekmek + şekere elveda diyeceğim.
Bunu söylemek kolay ama yapmak gerçekten zor, hemde çok zor.
Erzurum Cumhuriyet İlkokul 4. sınıfta sigara içtiğim için öğretmenin İlknur ERDEM'den yediğim dayağı hala dün gibi hatırlarım. Fayda etmedi tabi ama bırakmaya karar verdiğimde, kendime koyduğum tarih 01.01.2009'du. O gün bıraktım ve şükür Allah'a bir daha da içmedim. 7 koca yıl olmuş.İşte salon sporuna da böyle bir gün koyarak başladım.
Gün koymamda ki asıl neden belki kendimi hazırlamaya zaman yaratmak. Hem psikolojik hem fizyolojik şartlanmak.
İşte o gün geldi kapıya dayandı. 01.02.2016...